Psikolium

Loading

Zamanda ki Mutluluk

Bu ay yazımda biz insanoğlunun en değerli hazinesi, sermayesi olan “zaman” kavramından bahsetmek istiyorum.

İnsanları şöyle bir gözlemlediğimde, ya da bana gelen danışanlarımın paylaşımlar sırasında aktardıklarından çıkardığım sonuç şu ki; biz insanlar zamanımızı nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz, ama zamanımızı nasıl geçireceğimiz ya da zamanımızı nasıl harcayacağımız üzerine ciddi endişeler yaşayıp, bazen soluğu psikologların kapısında alıyoruz. Uzmanlar da “panik atak, depresyon, anksiyete bozukluğu” diyerek tanı koyuyor.

Şu cümleler size tanıdık geliyor mu?

“Zaman öldürmek için alışveriş merkezini üç kez dolaştım”, “ Ne yaparsam yapayım bir türlü zaman geçmek bilmedi ben de oturdum, boş boş televizyon izledim”, “İnternetin başında saatlerce sörf yaptım, başım çatlayacak gibi ağrıyor, zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım”, “yapacak dünya kadar işim var, ama bir türlü başlayamıyorum ve zamanım akıp gidiyor” “Zamanı geri döndürebilsem, ilişkimi bu şekilde harcamazdım”, “Zamanında farklı bir iletişim yolunun da olduğunu fark edebilseydim, hala mutlu bir evliliğim olurdu.”

Bu cümleler bu şekilde uzayıp gidiyor, Ancak ne acı ki, insanoğlu zamanın değerini elindeki kıymetlileri azalınca ve ya gidince anlayabiliyor. Tükenen evliliklerde, ilişkilerde yaşanan en büyük sorunun, zamanında gerekli konuşmaların yapılamamış olması, geçen süre içinde” nasıl olsa ilerde yaparız” diye düşünüp, o nasıl olsanın bir türlü olamaması. Böyle durumlarda, geriye dönülüp bakıldığında bir çok sağlam duvarların , kalelerin yıkılmış olduğunu görmek kişiyi çağımızın hastalığı olan depresyona, anksiyete bozukluğuna sürüklediğini görüyorum. Buradan şunu çıkarabiliriz ki, günümüzde her şeyi kolay elde etmeye alışmış, kullan- at anlayışını benimseyen ve doğasına aykırı yaşayan insanoğluna, doğa aynı şekilde cevap veriyor. Ve sanırım çağımızın hastalığı depresyonun temelinde de bunu görmek mümkün.

İnsan kendi doğası gereği her yaşında yaşayacağı dönemleri bilinç düzeyinde bilir, hatta bunun hormonları ile yönetileceğini, gelişiminin bir süreç olduğunu, yaşamının sonun olduğunu da bilir. Ancak, ölüm ile hiç tanışmak istemez ve bunu kabul etmez. Bu duygu ile de baş etmekte oldukça zordur.

Oysaki bize sunulmuş olan zaman denen o mükemmeli kullanmayı bilsek, doğayla dans eder gibi yaşasak ve onun mucizelerini geldiği kabul edebilsek, doğaya saygı duyabilsek, sevgiyi, anlayışı, hoşgörü ve adaleti meziyetlerimizin içinde sımsıkı tutup zamanın içinde gökkuşağı gibi yayabilsek , şişmiş egolarımızı söndürüp, diğerlerini dinleyerek iletişim kurabilsek, biz uzmanların “narsizim” dediği kendini beğenmişlik hallerimizi törpüleyebilip, biraz da saygıyla eğilebilmeyi öğrenebilsek, ölüm ile barışık yaşamak çok daha kolay olacaktır. Çünkü ölüm, zamanın içinde doğum kadar kutsal olan bir ritüeldir.

Mutsuz insanlar ordusu büyük kentlerin plazalarında, AVM lerinde, ellerlinde kredi kartları ile zamanın içinde öylece savrulup duruyorlar. Evet geri kazanımı olmayan zaman içine hayatlar üst üste, yan yana, gelişigüzel yada aşırı düzenli şekilde sığışıp gidiyor. Savrukça harcandığında da onun gerçek sahibi olan doğa biz insanları cezalandırıyor. Kimse kendisi için değerli olanı öylece atıp kullandırmaz. Zaman da doğa için o kadar kıymetli ki, tüm döngüsünü onun içine sığdırmış, oturtmuş. O döngünün içindeki biz insanlar nasıl olurda ona ait olan hazinesini savrukça kullanma cesaretini kendimiz de görebiliriz?

Unutmayalım, yarın yapacaklarımız değil, şimdi yapıyor olduklarımız bizi biz yapıyor, güçlü kılıyor, hayatta tutuyor. Mutluluk yaşıyor olduğunuz zamanın içinde saklı.

Psikolog Ülkü ALACA AYTİŞ

 

Whatsapp Danışma
Web Tasarım | Eskişehir Web Tasarım